Pazar, Ocak 18, 2009

Aldim basimi gidiyorum

Belki

Su kösede ölüp gitsem Yas dökenim belki olur. Kara toprak olup gitsem. Vay deyenim belki olur. Ah ekledim ben ahima, Eremedim muradima, Ölürsem bas tarafima, Tas dikenim belki olur. Valla kardas dünya fani, Hani Nemrut Karun hani? Ölüm gelcek hem de ani Vah cekenim belki olur. AKCAOGLAN hata sende Dost düsmani bilmesende Su dünyada gercektende Bir sevenim belki olur. Yar deyenim belki olur. Bekleyenim belki olur.

Pazartesi, Şubat 25, 2008

BlogoBellissima

Searching on Google can be a magical experience once you find out how to make your search queries efficient. By making efficient I mean using some tricks or the cheat sheet provided by Google itself to quickly find what you actually require. Having being hooked onto Google for a long time now, I have come across some amazing search tricks which can change the way you look at Google.

Pazar, Ocak 06, 2008

Hayat

Ağzında şarkılıktan çıkmış iniltilerle dağ,taş deme,arkadaş, gün batmadan ilerle! ara açsın kayalar ayaklarında, varsın, varsın omuz başların kamçılardan kızarsın, bu ağrılar duyurmaz sana yalnızlığını. kızıl dudaklarından bırakma ıslığını, ağzında şarkılıktan çıkmış iniltilerle dağ,taş deme,arkadaş,gün batmadan ilerle! sırtında bir tüy gibi taşı taştan yükünü, görmesinler belinin, sakın, büküldüğünü... başında şakladıkça,atlıların kırbacı anla ki her gün sana hız veriyor bir acı! tara açsın kayalar ayaklarında varsın, varsın, omuz başların kamçılardan kızarsın, hayda,sarıl yollara...Ardına bakma,hayda! sen yük altında haykır, yatsın eller sarayda. ince bir iz bırakır yere sızdıkça kanlar, seni bulur izinden ıslığını duyanlar... bu ağrılar duyurmaz sana yalnızlığını, kızıl dudaklarından bırakma ıslığını, fırtına,yağmur soğuk...ne varsa üstüne çek! bu çetin yolculuğun sonunda,gün gelecek, sırma saçlar saracak her kan akan yerini, gül dudaklar öpecek o kırbaç izlerini... ağzında şarkılıktan çıkmış iniltilerle dağ, aş deme,arkadaş, gün batmadan ilerle!
Faruk Nafız Çamlıbel

Pazar, Temmuz 15, 2007

Gurbet

Mevala'nın hayatı

Mevlananin Hayati Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi’nin Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna’nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında “Bilginlerin Sultânı” ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled’tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur. Sultânü’I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh’den ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü’I-Ulemâ 1212 veya 1213 yılllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh’den ayrıldı. Sultânü’I-Ulemâ’nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaştılar. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar’ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. Sultânü’I Ulemâ Nişabur’dan Bağdat’a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ’be’ye hareket etti. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam’a uğradı. Şam’dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende’ye (Karaman) geldiler. Karaman’da Subaşı Emir Mûsâ’nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler. 1222 yılında Karaman’a gelen Sultânü’/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile Karaman’da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna’nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun’u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna’nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi. Bu yıllarda Anadolunun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti’nin egemenliği altında idi. Konya’da bu devletin baş şehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü’I-Ulemâ Bahaeddin Veled’i Karaman’dan Konya’ya davet etti ve Konya’ya yerleşmesini istedi. Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya’ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi’ni ikametlerine tahsis ettiler. Sultânü’l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya’da vefat etti. Mezar yeri olarak, Selçuklu SarayınınGül Bahçesi seçildi. Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı’ndaki bugünkü yerine defnolundu. Sultânü’I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna’nın çevresinde toplandılar. Mevlâna’yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi’nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu. Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems’de “mutlak kemâlin varlığını” cemalinde de “Tanrı nurlarını” görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî’nin yerini doldurmaya çalıştılar. Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk’ ın rahmetine kavuştu. Mevlâna’nın cenaze namazını Mevlâna’nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna’yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, Mevlâna’nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı. Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah’ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen “Şeb-i Arûs” diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu. “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir”